Savaş… İnsanoğlunun icat ettiği en yıkıcı, en trajik eylemlerden biri. Genellikle altında yatan nedenler bellidir: toprak kapma arzusu, din farklılıkları, ekonomik çıkarlar, güç mücadelesi… Bunlar bile başlı başına yeterince acı verici ve karmaşıkken, bir de tarihe baktığımızda “Yahu şimdi bu yüzden mi binlerce insan öldü?!” diye isyan ettiren cinsten, absürtlüğüyle kahkaha ve gözyaşını aynı anda yaşatan savaş nedenleri görürüz. İşte onlardan birkaçı:
1. Bir Kovayı Geri Almak İçin Çıkan Savaş: Kova Savaşı (War of the Bucket, 1325)

Evet, yanlış okumadınız. Koskoca iki şehir devleti, Modena ve Bologna, çalınan bir odun kovası yüzünden birbirine girdi. Olay Orta Çağ İtalya’sında geçiyor. Modena askerleri, rakip şehir Bologna’ya bir baskın düzenliyor ve şehrin kuyusundan meşe ağacından yapılma sıradan bir kovayı alıp gidiyorlar. Muhtemelen ganimet olarak veya sadece dalga geçmek için. Bologna senatosu küplere biniyor ve kovayı geri istiyor. Modena ise nazlanıyor, vermiyor. Ee, ne olacak? Savaaaş!
İki taraf da ordularını topluyor, papalığın ve kutsal roma cermen imparatorluğu’nun desteğini alıyorlar (olaya bak!). Sonuç: Yaklaşık 2000 insanın öldüğü, birkaç ay süren anlamsız bir çatışma. Savaşı Modena kazanıyor ve evet, o meşhur kovayı geri getiriyorlar. Hatta rivayete göre o kova hala Modena’da bir müzede sergileniyormuş. Düşünsenize, bir kova için canından olan insanlar… Bugün bakkaldan yoğurt kovasını alıp evde saksı yapan teyzelerimize bu hikayeyi anlatsak, “Allah akıl fikir versin” derler herhalde.
2. Bir Domuz Yüzünden Az Kalsın Dünya Savaşı Çıkıyordu: Domuz Savaşı (Pig War, 1859)
Bu seferki olay daha güncel ve daha tehlikeli. Yer: San Juan Adaları. Taraflar: Britanya İmparatorluğu (Kanada toprakları) ve Amerika Birleşik Devletleri. Ada üzerindeki sınır tam belirlenmemiş, iki ülkenin vatandaşları da burada yaşıyor. Günlerden bir gün, Amerikalı bir çiftçinin domuzu, Britanyalı bir yerleşimcinin patateslerini yemeye başlar. Britanyalı adam sinirlenip domuzu vurur. Amerikalı çiftçi doğal olarak tazminat ister. Britanyalı kabul etmez. Tartışma büyür, büyür, büyür…
Derken işin içine askerler girer. Amerikalılar adaya asker çıkarır, Britanyalılar savaş gemileriyle adanın etrafını sarar. İki ülke de “geri adım atmam” derdinde. Komutanlar tam teyakkuza geçer, parmaklar tetikte. Sadece birkaç mantıklı üst düzey yetkilinin araya girmesiyle son anda sıcak çatışma önlenir. Aylarca süren gerginliğin ardından olay diplomatik yollarla çözülür ve kimse ölmez (domuz hariç). Yani, tek bir domuz yüzünden iki devasa imparatorluk birbirine girecekti. Tam “bir mıstık domuz hikayesi” değil mi?
3. Fransız Pastacının Zararı ve Meksika’nın Direnişi: Pastacı Savaşı (Pastry War, 1838-1839)

- yüzyılın başlarında Meksika’da sık sık siyasi istikrarsızlık ve kargaşa yaşanıyordu. Bu durumdan etkilenen yabancıların malları da zarar görüyordu. Fransız bir pastacının (evet, pastacı!) dükkanı da bu olaylar sırasında zarar gördü ve pastacı, Meksika hükümetinden zararının karşılanmasını istedi. Meksika oralı olmadı. Pastacı da gitti, derdini Fransa Kralı Louis-Philippe’e anlattı.
Fransa Kralı, vatandaşının zararının tazmin edilmesi için Meksika’ya bir ültimatom verdi. Meksika yine tınmadı. Eee, Fransa ne yaptı? Donanmasını gönderip Meksika’nın Veracruz limanını bombalamaya başladı! Şaka değil, gerçekten de bir pastacının uğradığı zarar bahanesiyle iki ülke savaştı. Savaş sonunda İngiltere’nin arabuluculuğuyla bir anlaşma yapıldı ve Meksika, Fransa’ya tazminat ödemeyi kabul etti. Pastacının zararı muhtemelen kat ve kat çıkmıştır. Bu da gösteriyor ki, bazen en tatlı şeyler bile en acı savaşlara neden olabilir.
4. İnsanlığın Hayvanlara Karşı Savaşı: Emu Savaşı (Emu War, 1932)

Bu diğerlerinden biraz farklı, çünkü karşı tarafta başka bir devlet veya insan topluluğu yok. Avustralya hükümeti, Batı Avustralya’da ekinlere zarar veren aşırı kalabalıklaşmış emu popülasyonunu kontrol altına almak için orduyu görevlendirdi. Amaç, askerlerin makineli tüfeklerle emuları vurmasıydı.
Ancak işler beklendiği gibi gitmedi. Emular, bildiğin kuş beyniyle askerlerden daha zeki çıktı. Makineli tüfek menziline girmeden dağılıyorlar, yaralı olanlar bile kaçmayı başarıyorlardı. Cephane hızla tükenirken, öldürülen emu sayısı yok denecek kadar azdı. Operasyon tam bir fiyaskoyla sonuçlandı ve ordu geri çekildi. Resmen insanlar, hayvan sürüsüne karşı savaşı kaybetti. Sanırsın “Maymunlar Cehennemi”nin giriş sahnesi. İnsanın doğa karşısındaki acizliğinin bu denli komik bir örneği zor bulunur.
Peki Bu Saçmalıklar Bize Ne Anlatıyor?
Bu absürt savaş nedenleri, aslında savaşın doğasında var olan mantıksızlığı ve insan egosunun, inatçılığının, bazen de düpedüz aptallığının ne kadar tehlikeli olabileceğini gösteriyor. Koskoca devletler, liderler, küçücük, önemsiz bir kıvılcımı devasa bir yangına dönüştürebiliyorlar. İnsan hayatının, siyasi inatlaşmalar veya komik tesadüfler karşısında ne kadar değersiz görülebildiğinin de acı birer kanıtı bu hikayeler.
Umarım tarihin bu trajikomik derslerinden bir şeyler öğrenmişizdir. Gerçi insanın öğrendiği pek söylenemez, değil mi? Neyse, siz siz olun, patatesinizi yiyen domuza dikkat edin veya bir kovayı çalmadan önce iki kere düşünün. Kim bilir, belki de bir sonraki dünya savaşı sizin yüzünüzden çıkar… Aman diyeyim.
Dipnot: Bu yazı hazırlanırken yaşanan hiçbir domuz veya kova zarar görmemiştir (tarihte zarar görenler hariç).
savaş insanoğlu için bir kader adeta..