yalnızlık vs yanlış kişi

yalnızlık, aslında bir eksiklikten çok, aktif bir seçim olabilir. kendi huzurunu, kendi mental sağlığını, kendi ihtiyaçlarını önceliklendirme seçimi. “ben değerliyim ve sırf yalnız kalmamak için bana zarar veren, beni mutsuz eden biriyle birlikte olmak zorunda değilim” demenin biçimidir.
bu, kendine duyduğun özsaygının bir göstergesidir.

yanlış kişiyle birlikte kalmak ise genellikle kendine karşı bir haksızlıktır. kendi ihtiyaçlarını, kendi mutluluğunu, kendi değerlerini sürekli ikinci plana atmak, sırf o bağ kopmasın diye kendine zulmetmektir. bu, bir noktadan sonra insanın kendine olan saygısını yitirmesine neden olabilir.

yani yalnız kalmayı seçmek, kendine sahip çıkmaktır; yanlış bir insanla kalmak ise kendini feda etmektir. kendine sahip çıkmak her zaman, kendini feda etmekten çok daha onurlu ve sağlıklıdır.
o masadan zamanında kalkmayıp sonradan içinde kendini bulduğun ikilemdir. o sinyaller çok önceden gelir zaten, özetle; kendine eziyet etme
Yanlış veya doğru kişi diye birşey yoktur. Yalnızlık ise hayatın boyunca senin gerçekliğindir. En sevdiklerinle birlikteyken veya günlerce telefonun çalmadığı zaman da aynı yalnızlıktasındır aslında. Kısacası yanlış kişiyle olmaktansa yalnızlığı tercih ederim gibi bir romantikliğe gerek yok zaten bu tercihin değil gerçeğin.
Kapitalizmin masa işlevi gören özel günleri sayesinde insanlar yalnızlığı değil, gösterişi kutluyor. Birlik ve aidiyet yerine tüketime yönlendirilen bir dünyada, her fırsat cepleri doldurmanın bahanesi oluyor. Yalnızlıktan söz eden bir kapitalist, bayramlardan sevgililer gününe kadar her anı metalaştırmışken ne kadar samimi olabilir?

Yalnızlık görecelidir. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” gibi klişelerle desteklenen düşünceler de öyle. Doğru kişi hayatındaysa, yalnız değilsindir ve birlikte yürüdüğün yolda daha hızlı, daha dengeli ilerlersin. O kişi, orijinal bir otomobile özel üretilmiş aerodinamik bir parça gibi, seni yolda tutar, hızlandırır, savrulmanı engeller.

Ama mesele şudur: Sen, doğru insanı hak edecek biri gibi yaşadın mı? Çünkü öyle insanlar, genellikle kendi gibi insanlarla karşılaşır. Aranmazlar, gösteriş yapmazlar. Sevdiklerine odaklanır, onları yüceltir, görünmeyen ama güçlü bir bağ kurarlar. Dikkat dağıtanlara, kıskançlara, dedikoduculara karşı temkinlidirler.

Bazı başarılı insanlar vardır ki yalnızlığı bilinçli seçmiştir. Evet, yanlarında kimse yoktur çünkü geçmişteki kalp kırıklıkları, onları hedefe kilitlemiştir. Ama o yalnızlık, bir tür duvardır: koruyucu ama izole edici. Onların başarıları göze çarpar ama içsel dinginlikten uzaktır. Oysa birlikte büyüyen, başarısını paylaşan çiftler, görünmeseler de bir adım öndedir. Çünkü mesele sadece başarılı olmak değil, o başarıyı sürdürülebilir ve anlamlı kılmaktır.
yalnızlık, çoğu zaman bir seçenektir aslında. belki zoraki başlar ama zamanla kendi kendine kalmayı öğrenmek, kendi sınırlarını çizmek, kimseye bağlı olmadan kararlar almak gibi özgürlükleri de beraberinde getirir. bu süreçte insan kendini daha iyi tanır, ne istediğini, ne istemediğini daha net görür. dışarıdan görünen boşluk, aslında içsel bir doluluğa dönüşebilir eğer doğru kullanılırsa. kendi ilgi alanlarına yönelirsin, belki yeni şeyler öğrenirsin, tamamen kendi hızında ilerlersin hayatta.

yanlış kişi ise bir tür prangadır. sürekli onun beklentilerine uymaya çalışırsın, kendi isteklerinden ödün verirsin, enerjini ve zamanını ilişkinin yürümesi için harcarsın ama nafile. bu durum seni beslemek yerine kurutur, geliştirmek yerine yerinde saydırır ya da geriletir. bir süre sonra aynaya baktığında kendini tanıyamaz hale gelebilirsin. yalnızlık, en kötü halinde bile enerjini çalmaz, sadece bir yerde sabit tutar; yanlış kişi ise seni eksiye düşürür. geleceğe dair umutlarını bile tüketebilir.bu yüzden yalnız kalmak, yanlış birine takılıp hayallerinden olmaktan çok daha iyidir.
heart
1 kişi
yalnızlık en fazla canını sıkar, boşluk hissettirir. yanlış kişi ise ruhunu emer, özgüvenini yıpratır, hayat enerjini sömürür. tercih meselesi değil, akıl sağlığı meselesi.