Hoşgeldin!
Seni burada görmek harika!
Sohbetlere katılmak, gündemi yakalamak için Senato'ya giriş yap.
Topluluk adını oluşturduktan sonra herhangi bir zamanda değiştirebilirsiniz.
Gizlilik türü daha sonra değiştirilebilir.
Topluluğun +18 içeriği olup olmadığını seçin. Daha sonra değiştirebilirsiniz.
Kayıt olmak için bilgilerinizi girin
Giriş yapmak için bilgilerinizi girin
Şifrenizi sıfırlamak için bilgilerinizi girin
E-posta adresinize gönderilen kodu girin
bu tarsus’taki kazı olayı var ya, hakikaten Türkiye’nin yakın tarihinin en aydınlatılamamış, en çok kafa yorulan, üzerine en çok efsane uydurulan mevzularından biri. her şey 2012’de başlıyor aslında. o zamanlar tarsus’ta trafik şubede görevli mithat erdal isimli polis memuru, bir şekilde oradaki bir define çetesinin içine sızıyor muhbir olarak. çetenin güvenini kazdıkça öğreniyor ki, bu adamlar bir evin altında öyle sıradan define değil, çok ama çok değerli bir şeyler bulmuşlar, şamdanlar, sikkeler falan çıkarmışlar ve iş büyüyecek.
mithat erdal durumu görüyor, işin ciddiyetini anlıyor ve hemen ilçe emniyet müdürüne gidip olayı anlatıyor. ama bir bakıyor ki, durumu aktardığı üstleri nedense olayın üstünü örtmeye çalışıyor. bu duruma anlam veremiyor ve yaşadığı şoku eşine anlatıyor. aynen şöyle demiş eşine göre: “definecilerin içine sızdım, kral mezarı kazıyorlar. lahtin içinde altından 32 şamdan, kadeh, sikke gibi hazine var. baskın yaptık, 7 kişi tutuklandı ama tutanakta hazineden söz edilmiyor, lahtin içi boş yazıyor. itiraz ettim, emniyet müdürü beni susturdu. meğer hepsi şebekenin içindeymiş.” bu olay üzerine mithat erdal durumu direkt ankara’ya, üst mercilere bildirmeye karar veriyor. tam bu süreçte de beylik silahına 15 gün süreyle el konuluyor. içine sızdığı çete de durumu öğreniyor bu sırada, tehditler alıyor. 15 gün sonra silahı geri veriliyor ve sadece 1 gün sonra, iddiaya göre “şakalaşırken” ensesinden vurularak hayatını kaybediyor. cinayet soruşturmasında ne bu define mevzusundan ne de çeteden tek kelime bahsedilmiyor. silahı ateşleyen bir kişi 25 yıl hapis cezası alıyor ve soruşturma kapatılıyor.
olaylar bununla da bitmiyor. mithat erdal’ın eşinin iddiasına göre, eşinin ölümünden sadece 3 gün sonra kendisi hatay’da babasının evindeyken tarsus’taki evleri polis tarafından aranıyor ve eşinin “bana bir şey olursa bu cd teminattır” dediği bir cd ortadan kayboluyor. aradan 4 yıl geçiyor, 2016’ya geliniyor. mithat erdal’ın eşi sürekli “eşimi defineciler öldürdü, bu basit bir cinayet değil” diye feryat etmesine rağmen bütün kapılar yüzüne kapanıyor. derken 15 temmuz darbe girişiminden sonra tarsus emniyeti’nde o define ve cinayet soruşturmalarına bakan ekipten bazı polisler fetö bağlantısı iddiasıyla görevden alınıyor. işte tam bu noktada sibel erdal bir umutla cumhurbaşkanı’na mektup yazıyor ve soruşturmanın yeniden açılmasını talep ediyor. bu mektup işe yarıyor ve soruşturma yeniden ele alınıyor. soruşturma derinleştikçe de, mithat erdal’ın bir zamanlar içine sızdığı çetenin kazı yaptığı eve, yani o meşhur evin bulunduğu 82 evler mahallesine odaklanılıyor. şunu da belirtmek gerek, aynı mahallede emsal evler 300-500 liraya kiralanırken, o çetenin ev sahibiyle aylık 5000 lira gibi uçuk bir fiyata anlaştığı ortaya çıkıyor, evin ne kadar kritik olduğu anlaşılıyor.
işte 2016’da yeniden başlayan soruşturma neticesinde, 2017’de o meşhur 82 evler mahallesindeki gecekonduda kazı başlıyor ve bu kazı hemen herkesin dikkatini çekiyor çünkü görülen manzara hiç ama hiç normal değil. bildiğimiz arkeolojik kazılara veya define operasyonlarına benzemiyor süreç. kazı alanı komple güvenlik kordonu altına alınıyor ve tam 1 yıl boyunca aralıksız, 24 saat esasına göre yaklaşık 20 kişilik bir ekip gece gündüz çalışıyor. ekibin tüm ihtiyaçları kazı alanında karşılanıyor, dışarıyla bağlantıları kesiliyor resmen. sadece kazı alanı değil, evin bulunduğu mahallenin tamamında özel harekat polisleri ağır silah teçhizatlarıyla nöbet tutuyor, adeta kuş uçurtulmuyor. bu “kuş uçmuyor” durumuna dair chp mersin vekili aytuğ atıcı’nın bir anektodu var: kazı kamuoyunda duyulunca atıcı 5 kez bölgeye gidiyor, yetkililerden bilgi almak istiyor ama “nereden geliyorsunuz” sorusuna bile “sormayın” cevabını alıyor. görüştüğü bir yetkilinin (muhtemelen mit görevlisi olduğunu düşünüyor) kendisine “bu vatikan’la ilişkilidir. hocam bu milli bir meseledir. inanın burada milli bir iş yapıyoruz. sizden ricam 10 gün sabredin” dediğini söylüyor.
vekil atıcı bununla da kalmıyor, arkeoloji dernekleriyle iletişime geçip “buyurun beraber gidelim, orada yürütülen kazının mahiyetini sizler tayin edin” diyor ama kimse kendisiyle gelmek istemiyor. görüştüğü arkeologların ve uzmanların kendisine, yapılanların arkeolojik bir kazıyla alakası olmadığını söylediğini beyan ediyor. yapılan kazı o kadar büyük ve derin ki, sadece evin altında değil, mahalledeki kazı yapılan gecekondunun etrafındaki, hatta alakasız görünen evlerde bile çökmeler ve duvar çatlakları oluşuyor. hatta mahalle sakinleri, kazı ekibindekilerin kendilerine “isterseniz kiraya çıkın kiranızı karşılayalım ya da evinizi satarsanız satın alalım” dediklerini iddia ediyorlar. bu kadar yatırım, bu kadar efor, bu kadar gizlilik ve güvenlik gösteriyor ki bulunan veya aranan şey sıradan bir define değil.
peki bu 1 yıl boyunca süren ve böylesine gizli yürütülen kazıda ortaya atılan iddialar, söylentiler neler? tarsus hristiyanlık tarihi için çok önemli br’ yer, incil’de geçen isimlerin pek çoğunun burada yaşadığı rivayet ediliyor. bu bağlamda ilk başlarda barnabas incili’nin bulunduğu söylentisi çıkıyor. sonrasında iddialar daha da büyüyor ve aziz paul’un kayıp incili’nin bulunduğuna dönüşüyor. (bkz: aziz paul tarsuslu) (bkz: barnabas incili) vekil atıcı’nın iddiasına göre, mithat erdal’ı öldürdüğü düşünülen define çetesine koordinatların direkt vatikan’dan verildiği bile söyleniyor.
bununla birlikte daha uçuk veya daha somut olduğu iddia edilen başka şeyler de konuşuluyor: imparator dakyanus’un yer altı şehrinin bulunması, tonlarca altının çıktığı (buna en büyük kanıt olarak, gecekondunun bahçesinde başlayan kazının hemen hemen mahallenin tamamına yayılması ve çıkarılan onca hafriyatın bilinmeyen bir yere -askeri tesis olduğu iddiaları var- götürüldüğü söylentileri), kayıp şehir atlantis’e ulaşan tünellerin bulunduğu (yok artık ebesinin *mı ali sami diyesim geliyor burda), paha biçilemeyecek derecede kültürel tarihi varlığın bulunduğu gibi çeşitli iddialar var. bunlar benim bir çırpıda aklıma gelenler, muhtemelen süreç içerisinde gerek sosyal medyada gerek yerel/ulusal basında daha pek çok şey dillendirilmiştir.
sonuç olarak, tam 1 yıl süren, Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir gizlilik ve güvenlikle yürütülen bu kazı, bir gün sessiz sedasız bitiriliyor. ilgili makamlardan yapılan açıklama ise yine bir o kadar cılız ve tatmin edici değil: “yapılan kazı sonucunda kültür varlığı için kayda değer bir bulguya rastlanmadı” deniyor ve kazı olayı böylece kapanmış oluyor. ama ortadaki tablo çok farklı bir hikaye anlatıyor gibi. mithat erdal’ın ölümü, o üst düzey güvenlik, içeri alınmayan vekiller, mahalledeki çökmeler, çıkan söylentiler… hepsi bir yere işaret ediyor ama o yerin neresi olduğu resmi olarak açıklanmıyor. bu olay, Türkiye’nin gizemli dosyalarından biri olarak aklımızda kalmaya devam edecek gibi görünüyor. ne bulundu, kimler işin içindeydi, mithat erdal neden öldürüldü… hepsi bir muamma.