Sabah İnsanı Olmayanların Ortak Derdi: Erken Kalkma Çilesi

Hayat denen bu garip serüvende insanlar ikiye ayrılır: Kuş sesleriyle uyanıp güne zinde başlayan sinir bozucu “sabah insanları” ve alarmın sesiyle her sabah küçük çaplı bir kalp krizi geçirip yataktan sürünerek çıkan biz “gece insanları”. Ve eğer siz de ikinci gruba dahilseniz, bu yazıyı okurken muhtemelen derin bir “oh be yalnız değilmişim!” çekeceksiniz. Çünkü bizim en büyük ortak derdimiz: Erken kalkma çilesi.
Alarmın Susturulamayan Zulmü

Bizim için sabah, alarmın o acımasız, ruh delici sesiyle başlar. İlk çalmaya başladığında sanki vücudumuza elektrik verilmiş gibi bir irkilme yaşarız. Sonra o meşhur “ertele” tuşuyla aramızdaki karmaşık ilişki başlar. Birinci erteleme, ikinci erteleme, üçüncüsü… Sanki her ertelediğimizde dünya daha iyi bir yer olacakmış, dışarısı daha az soğuk, iş daha az yorucu olacakmış gibi bir umut. Ama o umut hiçbir zaman gerçek olmaz. Sadece kalan o kısacık uyku dilimleri, bölük pörçük rüyalar ve her seferinde daha da artan bir bıkkınlıkla baş başa kalırız. Yataktan çıkmak, yer çekimine karşı verilen destansı bir savaştır bizim için.
Günün İlk Saatleri: Zombi Modu
Yataktan çıkmayı başarsak bile, günün ilk birkaç saati tam bir zombi modunda geçer. Gözlerimiz hala tam açılmamıştır, beynimiz dumanlıdır, el kol koordinasyonumuz sıfırdır. Giyinmek, kahvaltı hazırlamak (eğer hazırlayabiliyorsak), trafiğe çıkmak… Hepsi sanki bir simülasyonun içindeymişiz gibi hissettirir. Sabah toplantılarında söylenenler bir kulaktan girip diğerinden çıkar, basit bir soruya cevap vermek bile dünyanın en zor işi gibi gelir. Sabah güneşi bizim için enerji kaynağı değil, adeta gözümüzü alan, bizi daha da sersemleştiren bir ışık kirliliğidir.
Denenenler ve İşe Yaramayanlar
Erken kalkma çilesine bir çözüm bulmak için denediğimiz şeyler neler neler… Akşam erkenden yatma kararları (genellikle gece yarısından sonra bozulur), başucuna suyu koyup uyanınca suratına çarpma taktikleri, evin farklı yerlerine kurulan alarmlar, titreşimli bileklikler… Hepsi bir yere kadar. Bünye alışkın değil bir kere aydınlığa uyanmaya. Biyolojik saatimiz “sen en verimli saatlerine akşam 9’dan sonra geçiyorsun” diye fısıldarken, bizden sabah 7’de dinç olmamızı beklemek haksızlık!
Toplum Sabah İnsanları İçin Kurulmuş Gibi
Bazen bu düzenin sabah insanları için kurulduğunu düşünmeden edemeyiz. İş saatleri, banka mesaileri, hatta televizyon programları bile sanki biz gece baykuşlarına inat daha erken başlıyor. Bize göre ideal iş başlangıç saati 10:00 veya 11:00 civarıyken, dünyanın çoğu bizden güneş doğarken ayakta olmamızı bekliyor. Bu da bizde, sistemle uyumsuz olduğumuz hissini yaratıyor.
Kısacası, sabah insanı olmayanların hayatı, her güne küçük bir mücadeleyle başlamak demek. Tek istediğimiz, belki biraz daha uzun bir uyku, güne kendi ritmimizde başlama lüksü ve “günaydın, ne kadar enerjiksin!” diyenlere sadece ters ters bakabilme hakkı. Bu çile bitmez, biliyoruz. Ama en azından yalnız olmadığımızı bilmek biraz olsun rahatlatıyor. Belki bir gün dünya, gece insanlarının da ritmine saygı duymayı öğrenir, kim bilir? O zamana kadar, ertele tuşuyla dans etmeye devam!
hbns6h